URSULA K. LE GUİN/MÜLKSÜZLER

Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor. İsimlerini toplumlarının kurucusu olan Odo’dan alıyorlar; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.
“…vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir.” Konuşmasını bitirirken, yaklaşan polis helikopterlerinin gürültüsü sesini boğmaya başladı.
Read more

Hermann Hesse Okumaları/ Bozkırkurdu

Derken aklıma esti, cenaze alayına ben de katıldım, ölünün yakınlarının peşinden yürüyerek onlarla modern bir gömütlüğe geldim;bir krematoryum ve diğer bütün inceliklere donatılmış, toz kondurulmayacak beton bir gömütlüktü. Ama bizim ölü yakılmadı, sadece tabutu bir çukurun önünde arabadan indirildi. Rahiple diğer leş kargalarının, bir gömme enstitüsünden görevlilerin, çalışmalarını izledim. Yaptıkları işe yüce bir tören ve yas havası vermeye özen gösteriyor, sırf tiyatro oynamaktan ne yapacaklarını bilememekten ve yapmacık davranışlardan kan ter içinde kalıyor, gülünç bir görünüm sergiliyorlardı. Meslekleri gereği giydikleri siyah üniformaların, üzerlerinden ta aşağılara kadar döküldüğünü, törene katılanları gereken havaya sokup ölüm hazretlerinin önünde dize gelmeye zorlamak için uğraşıp didindiklerini görüyordum. Boşuna zahmetti; kimse ağlamıyor, ölen kişi ordakiler için pek de büyük bir kayıp oluşturmuşa benzemiyordu.
Read more

“Bir Köpeğin Araştırmaları”, Franz KAFKA, Express /sayı: 2008-11

Biliyorum, ele geçirdiğimiz yiyecekleri aramızda dağıtmak köpek ulusunun erdemlerinden biri değildir. Yiyeceği olan başkasına vermez, bu bencillik değil , bir köpek yasası oy birliği ile alınmış ulusal bir karardır.
Bir sürü kötü beslenmiş köpek sağda solda koşup duruyor, elden geldi mi onların azıcık yiyecekleri ellerinden kapılıp alınıyordu. Aç gözlülükten değil de, ilke bakımından böyle davranılıyordu.
Bu yoldaki sesli ya da sessiz bir soruya, sağır yüz ifadeleri, yan gözle bakışlar, puslu, bulanık gözler cevap verir. Denebilir ki: “Sen köpek soydaşlarından dert yanıyorsun, önemli sorunlara ilişkin susmalarından yakınıyorsun, nedenini açığa vurmadıkları bu susuşları yaşamı sana zehir ediyor. Ama sen de bir köpeksin, sende de bu köpek bilgisi var, vursana işte açığa bunu, soru biçiminde değil de cevap olarak. Bunu açığa vurdun mu, kim sana karşı durabilir? O büyük köpek korosu çöküp yıkılacak , o zaman da işte istediğin kadar gerçek, istediğin kadar açıklık, bu basık yaşamın tavanı açılacak ve biz köpekler hep birden özgürlüğe doğru yükseleceğiz. Diyelim ki bu başarıya ulaşamadı. Şimdiye kadarkinden daha mı kötüleşecek durum?Niçin başkalarını susmalarından ötürü kınıyor, ama kendin susuyorsun?”
Cevap kolay: Bir köpeğim de ondan. Tıpkı ötekiler gibi sımsıkı içine kapalı, kendi sorularına karşı duran, korkudan kaskatı bir köpek.
Read more

Yıldırım Türker Okumaları/Radikal 06.09.2008

İnsanlığın kıyısından beline kadar sarkmış insanın, o yankılı uçurumun şiirini yazar.
Geceyi unutmak mümkün değildir.
“Ağaçlarda göremiyorum artık ağaçları/Rüzgara yelken açmıyor dalların yaprakları./ Tad var yemişlerde, ama tükenmiş sevgileri./ Doyurmuyorlar bile./ne olacak şimdi?/ Orman kaçmakta gözlerimin önünde,/ağzı mühürlenmiş yakınımdaki kuşların,/döşeğim olabilecek çayırda kalmamış./Doymuşum artık zamana /ve içimde zamana susamışlık./Ne olacak şimdi?//Dağlarda ateşler yanacak gece bastığında./Yine davranıp yaklaşmalı mı her şeye?//Yollarda göremiyorum artık yolları.”
Bachmann, şiirin ‘ancak şiir yazmadan yaşanamayacaksa’ yazılması gerektiğine inanır. Şiire uzun bir ara verdiğinde bir soruya şöyle yanıt verir: “Şiir yazma zorunluluğunu duymamama karşın, istersem şiir yazmayı ‘başarabileceğim’ kuşkusuna kapılınca, şiir yazmayı bıraktım. Ve yeniden şiir yazmak zorunda olduğumu duyumsayıncaya kadar, yazacaklarımın, son yazdıklarımdan bu yana edinilen deneyimleri kapsayacak ölçüde yeni şiirler olacağına inanıncaya kadar şiir kaleme almayacağım.”
Bachmann, daha 60’ların başında yazıyordu. Bir arada insan olarak kalabilmenin koşullarını: “Yani bulunduğumuz yerde burada, özel bir yerde değil (çünkü özel bir yer hiçbir yerde yok), kalmak ve düşünmek için, savunulmayı gereksinmeyen bir yerde , ayrıcalıklarını birilerine zorla benimsetmenin gerekli olmadığı bir yerde, ama yinede bizi besleyebilecek, sevebileceğimiz, iyi hatlarla, varolan iyi hatlara öykünerek, yeni hatlar oluşturarak, bir çehre kazandırabileceğimiz bir yerde. Bu her yerde olabildiği taktirde, o zaman artık hiçbir yerin çehresi ötekine itici gelmeyecek ve ürkütmeyecek. Ve o zaman çehreler rahatça Fransızca, İtalyanca, Almanca ve bunun gibi adlar taşıyabilecekler.
Ve yüz adları olarak yazılan, o zaman adı neyse rahatça o adı taşıyabilecek ve herkesin mutlulukla kendi dili sayabileceği bir dilde yazılmış olabilecek.”
Read more

Bülent Akyürek Okumaları

Oynanan batılı oyunlardan toplumun yüz akı, zeki ve duyarlı insanları olan şizofrenler kurtuldu. Onlar varolanların simülasyonunu yutacaklarına kendi kafalarında yazdıkları senaryolarda başrol oynayarak kazandılar.
Hapı yutmuş gibi göründüklerine bakmayın, hapı yutanların hep başkaları olduklarını haykırarak geziyorlar ve bir gün dünya istila altındayken özgünlüklerini ve renklerini koruyan bu deliler, dünyayı yeniden kuracaklar.İnsanlığın yitirdiği tüm değerler onların itilip aşağılanan beyinlerinde pamuklara sarılı olarak bekliyor. Hazreti Nuh’un gemisinden iner gibi tüm insani koleksiyonlar birer birer dünyaya inip yeni bir hayatı inşa edecekler. Şizofrenler insanlığın kara kutusudur.
Read more