Yıldırım Türker Okumaları/Radikal 06.09.2008

İnsanlığın kıyısından beline kadar sarkmış insanın, o yankılı uçurumun şiirini yazar.
Geceyi unutmak mümkün değildir.
“Ağaçlarda göremiyorum artık ağaçları/Rüzgara yelken açmıyor dalların yaprakları./ Tad var yemişlerde, ama tükenmiş sevgileri./ Doyurmuyorlar bile./ne olacak şimdi?/ Orman kaçmakta gözlerimin önünde,/ağzı mühürlenmiş yakınımdaki kuşların,/döşeğim olabilecek çayırda kalmamış./Doymuşum artık zamana /ve içimde zamana susamışlık./Ne olacak şimdi?//Dağlarda ateşler yanacak gece bastığında./Yine davranıp yaklaşmalı mı her şeye?//Yollarda göremiyorum artık yolları.”
Bachmann, şiirin ‘ancak şiir yazmadan yaşanamayacaksa’ yazılması gerektiğine inanır. Şiire uzun bir ara verdiğinde bir soruya şöyle yanıt verir: “Şiir yazma zorunluluğunu duymamama karşın, istersem şiir yazmayı ‘başarabileceğim’ kuşkusuna kapılınca, şiir yazmayı bıraktım. Ve yeniden şiir yazmak zorunda olduğumu duyumsayıncaya kadar, yazacaklarımın, son yazdıklarımdan bu yana edinilen deneyimleri kapsayacak ölçüde yeni şiirler olacağına inanıncaya kadar şiir kaleme almayacağım.”
Bachmann, daha 60’ların başında yazıyordu. Bir arada insan olarak kalabilmenin koşullarını: “Yani bulunduğumuz yerde burada, özel bir yerde değil (çünkü özel bir yer hiçbir yerde yok), kalmak ve düşünmek için, savunulmayı gereksinmeyen bir yerde , ayrıcalıklarını birilerine zorla benimsetmenin gerekli olmadığı bir yerde, ama yinede bizi besleyebilecek, sevebileceğimiz, iyi hatlarla, varolan iyi hatlara öykünerek, yeni hatlar oluşturarak, bir çehre kazandırabileceğimiz bir yerde. Bu her yerde olabildiği taktirde, o zaman artık hiçbir yerin çehresi ötekine itici gelmeyecek ve ürkütmeyecek. Ve o zaman çehreler rahatça Fransızca, İtalyanca, Almanca ve bunun gibi adlar taşıyabilecekler.
Ve yüz adları olarak yazılan, o zaman adı neyse rahatça o adı taşıyabilecek ve herkesin mutlulukla kendi dili sayabileceği bir dilde yazılmış olabilecek.”