JOHN GRAY/SAMAN KÖPEKLERİ

Utz, ülkesinin tarihindeki en kötü yılları umursamazca yaşıyordu. Çekoslavakya’nın Nazilerce işgalini ve hemen ardından komünistlerin iktidara gelişini porselen koleksiyonuna yeni eklemeler yapma fırsatları olarak görü-yordu. Bütün insan ilişkileri bu tutkusuna hizmet ederdi. Tutkunu olduğu güzelim nesneleri biriktirmesine yardım ettiği sürece herhangi bir rejimle işbirliğine hazırdı. Utz’un yaşamı çoğumuza tuhaf gelebilir, ama yanlış bunun neresinde? Doğru, pek çok yönden kısır bir yaşamdı. Derin dostluklardan, kalıcı aşktan ya da bir amaca yönelik bağlılıktan yoksun. Peki, bu bakımdan çoğu insanın yaşa-mından ne kadar farklı? Utz’u insan tü-rünün ortalama özelliğinden çıkaran şey onun ahlakdışı oluşudur demek kulağa hoş gelir. Ellerini ince porselene sürmek için her şeyi yapar – buna zorbalığın en kötü türleriyle uzlaşmakta dâhildir. Peki ama – bir daha soralım – Utz kendi yurt-taşlarının çoğundan ne kadar ayrılır? Nazi ve komünizm dönemlerinde hepsi çoğu insanın yaptığını yapmıştı– iktidarla karanlık bir biçimde uzlaşmışlardı.
Siz de çoğu kimseye benziyorsanız, “ahlak” özel bir şey, başka her şeyden ağır çeken değerler dizisi diye düşünürsünüz. İnce porselenin değerli olduğu su götürmez, ama ahlaka ters düştüğünde hiç önemi kalmaz… Güzellik harika bir şey, fakat ahlaksız davranma karşılığında satın alınmamalı… Yine de eğer çoğu kimse gibiyseniz ama –çoğunun tersine- kendinize karşı dürüstseniz, ahlakın ya-şantınızda alması gerektiği öğretildiğin-den çok daha küçük bir yer tuttuğunu anlayacaksınız.
…/…
İşte geçek bir hikaye. Nazi toplama kampındaki on altı yaşında bir tutsak, nöbetçilerden biri tarafından tecavüze uğramıştı. Sabah içtimasına şapkasız çıkanın anında vurulacağını bilen nöbetçi, kurbanın şapkasını da çalmıştı. Kurban vurulduktan sonra tecavüz olayı ortaya çıkamazdı. Tutsak, tek yaşama şansının bir şapka bulmasına bağlı olduğunu biliyordu. O da kamp sakinlerinden başka birinin şapkasını sahibi yatağında uyuduğu sırada çaldı ve başına gelenleri anlatmak üzere sağ kaldı. Öteki tutuklu öldürüldü.“Ahlak” genç tutsağın ne yapmış olması gerektiğini söyler? İnsan hayatına paha biçilemeyeceğini anlatır. Çok güzel. Öyleyse canından olmaya razı mı gelmeliydi? Ya da hayatın paha biçilmezliği, onun kendi canını kurtarmak uğruna elinden ne gelirse yapmakta haklı olması demek midir? Ahlakın evrensel ve koşulsuz olması gerekir. Fakat Tutsağın öykü-sünden çıkan ders, ahlakın yalnızca normal zamanlarda bel bağlanacak bir rahatlık olduğudur.
JOHN GRAY/SAMAN KÖPEKLERİ-YKY